22 Aralık 2011 Perşembe

116

Önemsizlik hissini yenebilmek için, kendimizi daha önemli bir konuma getirmeye uğraşmak yerine, herkesin eşit derecede önemsiz olduğunu kavramak gerekir.

*Statü Endişesi - Alain de Botton

115

Zamanın bize sunduğu afyonun panzehri yoktur. Nesiller gelir geçer, bazı ağaçlar yaşamını sürdürür, en eski aileler bile üç tane meşenin ömrü kadar yaşayamazlar. İnsanlar kendi tuttukları değil Tanrı'nın tuttuğu kayda göre yaşamaktadırlar.
(Thomas Browne - Mezar Ekolü)

*Statü Endişesi - Alain de Botton

114

Heredot'un naklettiğine göre bir Mısır adetinde ziyafetin sonuna doğru masadakilerin en neşeli, en keyifli olduğu anda hizmetçiler üzerinde iskeletlerin olduğu sedyeler taşırlar, bu sedyelerle masaların aralarından geçerlermiş.

*Statü Endişesi - Alain de Botton

22 Haziran 2011 Çarşamba

113

Dünyaca ünlü AP (Associated Press), UPI (United Press International), AFP (Agence France Presse) ve Reuter insanlara hangi olayın ne kadar ve nasıl duyurulacağına karar verirken; azgelişmiş ülke halklarının kapitalist sistem dışındaki ülkelerle ilişkileri önlenmekte; sorunları ve gelişmeleri batının gözüyle görmeleri, dünyayı öylece algılamaları sağlanmaktadır. Tüm dünyaya gönderilen televizyon dizileri, film ve reklam mesajlarıyla "bireycilik, refah, girişim özgürlüğü" gibi ilkeler insanların beyinlerine yerleştirilmekte, sömürünün karşısındaki tüm entellektüel engeller kaldırılmakta ve insanların bilinçlenmeleri önlenmektedir.

*Uluslararası Haberleşme ve Azgelişmiş Ülkeler - Zafer Özcan

112

Dünya kamuoyu gelişmiş ülkelerin sorunlarıyla ilgilenmekte, azgelişmiş ülkelerin sesi ise ancak olağanüstü bir olay olduğu zaman duyulabilmekte ve bu haberler de yine batı kaynaklı olmaktadır.

*Uluslararası Haberleşme ve Azgelişmiş Ülkeler - Zafer Özcan

111

Haberleşme kaynaklarının dünya üzerindeki dağılımının dengesiz olduğu kadar göze çarpan diğer bir dengesizlik de haberleşmenin tek yanlı işlemesidir. Gelişmiş merkez ülkeler mesajlar üretip yayarlarken, azgelişmiş çevre ülkeler bunları almak ve kullanılmak üzere uzmanlaştırılmıştır.

*Uluslararası Haberleşme ve Azgelişmiş Ülkeler - Zafer Özcan

110

Örneğin bu kitapta 'azgelişmişlik' kavramı doğrudan 'bağımlılık' kavramını ölçüt olarak kullanmış ve bu doğrultuda tanımlanmış. Dolayısıyla bir ülke ne kadar bağımlıysa o ölçüde azgelişmiştir demek en doğrusu.

*Uluslararası Haberleşme ve Azgelişmiş Ülkeler - Zafer Özcan

109

Herkes ölecek ama ben hep benim için bir istisna yapılabileceğine inanmıştım. (William Saroyan)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

108

Bir bireyin ölümünün kesinlikle hiçbir önemi yoktur, dolayısıyla ölüm bizim için aldırılmayacak bir mesele olmalıdır. (Arthur Schopenhauer)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

107

Ölümün inkarı uygarlığın hayatta kalma stratejisidir.

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

106

Freud'a göre 'eros ilkesi' insanın temel güdüsü. Yani yaşamı, aşkı, hazzı ver üreticiliği azamileştirme güdüsü. Bir de bunun tam zıttı olan 'todtriebe' vardır, buna ise ölüm güdüsü denir. İnsanlar bu güdüyü içe veya dışa dönük yaşarlar. Şiddetli biçimde içe dönük yaşanmasının sonucu mazoşizm ve intihar gibi vakalarla sonuçlanırken dışa çevrildiği dönemlerde ise cinayetler, savaşlar veya türlü yıkımlar yaşanır. Terapinin amacı eros ile todtriebe güdülerini uyumlu hale getirmektir.

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

105

Ölümü yaşamıma alır, anlar, kabullenir ve ölümle cesaretle yüzleşirsem kendimi ölüm kaygısından ve yaşamın alçaklığından kurtarırım ve ancak o zaman kendim olmak üzere özgür olurum. (Martin Heidegger)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

104

Ölümü bekleme kaygısı yaşama müdahale etmez, aksine sarsılmaz bir neşe getirir. (Martin)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

103

Hepimiz ölmek üzereyiz ne zaman öleceğimiz ise sadece bir teferrruattır. (Martin)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

102

Cennete değil cehenneme gitmek istiyorum ben. Cehennemde papalarla, krallarla ve prenslerle takılabilirim. Diğerinde sadece dilenciler, keşişler ve havariler var. (Machievelli)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

101

Son sözler yeterince laf edememiş aptallar içindir! (Karl Marx)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

100

Ebediyet sonu gelmeyen bir zaman süresi olarak değil de zamansızlık olarak tanımlanırsa ebediyet 'şimdi'de yaşayanlara air olur. Yani zamansızlık, zaman boyutunun dışında olduğu için içinde bulunduğumuz şimdi zamansızdır ve zamanın bir parçası değildir. (Wittgenstein)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

99

Şimdi! Şu garip zaman. Tüm zamanların en tuhafı. 'Şimdi'nin 'i'sine vadrığımız anda 'ş' tarih oluyor. (Michael Frayn)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

98

Aristoteles de ruhu üçe ayırıyor. Hayvan ve bitkilerle paylaşılan mekanik ve kimyasal değişimlere yol açan bitkisel ruh. Sadece hayvanlarla paylaştığımız duyusal, yaşantıları ve hareketi sağlayan hayvansal ruh. Hiçbir hayvan ve bitki ile paylaşmadığımız akıl. Bundan sonra aklı da ikiye ayırmış. Edilgen akıl yani algı ve faal akıl yani düşünmeye ve tasarlamaya yarayan kısım.
Platon ruhu akıl, irade ve iştah olarak üçe ayırıyor.

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

97

Ruhun Platon ve Aristo tarafından belirlenmiş pek çok işlevi bugün zihnin işlevleri arasında tanımlanıyor. Hareket yeteneği, bilme, arzulama, algılama vs. Zaten yunanlıların ruhu ifade etmek için kullandığı psyche (psişe)yi biz bugün zihin anlamında kullanıyoruz. Peki ruh=zihin=beyin ise bu durumda beyin öldüğünde ruh da ölmüş olmuyor mu? Sanki bu denklemde zihin mekanikken ruh daha duygusal yapıda...

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

96

Belki de davranışlarımız üst düzey programlama sonucudur ve zihinsel kontrolün bizde olması basit bir yanılsamadan ibarettir. Budist meditasyoncular ve sanrı gördürücü ilaçlarla deneyler yapanlar defalarca zihinlerimizin davranışlarımızın bir adım gerisinden geldiğini ve yetişmek için sürekli koşturduğunu fark ettiklerini söylemişlerdir. Eğer ben kolumu kaldırıyorum olgusundan, kolum kalkıyor olgusunu çıkartırsam geriye ne kalır? (Ludwig Wittgenstein)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

95

İlkel zamanlarda ruh yaşam gücü anlamında kullanılıyordu. Evrensel yaşam gücü ebediydi ve birey bunun bir parçasıydı. Çok geçmeden yaşam gücü kavrayışı bireysel irade gücü kavrayışıyla karıştı. Fakat irade gücünden daha güçlü bir şey vardı o da kabile iradesiydi. İncil döneminde bu kabile iradesi daha aşkın bir varlığa tek tanrı inancına bağlandı. Artık bireysel iradesini ifade edenler isyancı sayılıyordu. Grup olmanın en iyi yanı grupların suçluluk duymamasıdır. Bunun ardından günah ve suçluluk fikri gelişti. Bireysel günahla birlikte ölüm kaygısı geri döndü. (Otto Rank)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

94

Sokrat'a göre ruh ölümsüzdür. Ruh ölümsüzse bu dünyaya gelmeden öncesiyle ilgili neden bir hatıramız yok? Yani dünya sonrası bilinç nasıl olacak? Dünyadaki biliçlilik halini hatırlamayacak mıyız? Hatırlamayacaksak ölümsüzlüğün ne anlamı var? Devamlılık olamaycaksa şimdi veya o zamanı neden umursayayım?

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

93

Gerçekten ciddi tek felsefi sorun vardır o da intihardır. Yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığı konusunda bir yargıya varmak felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. (Albert Camus)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

92

İnsanın kendisini öldürmesi ahlaki cesaretin başarısızlığa uğraması, yaşamın saçmalığını kucaklama sorumluluğunu bırakmasıdır. (Albert Camus)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

91

Eski stoacılar yaşamın amacının mutluluk, kendini geliştirmek veya doğayla uyum içinde yaşamak olduğunu söylüyorlardı. Cicero bu konuyla ilgili şunu söylüyor "Bir insanın durumunda doğaya uygun şeyler ağır basıyorsa o insanın yaşamda kalması uygundur, ama sahip olduğu şeyler veya durumunun çoğunlukla doğaya aykırı olduğu görünüyorsa onun yaşamdan ayrılması uygundur."

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

90

Ne uğruna ölürsün? "İnançlarım için asla ölmem çünkü yanılıyor olabilirim." (Bertrand Russell)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein

89

Ölüm bizim için hiçtir çünkü biz varken ölüm yoktur, ölüm varken biz yokuz. (Epikuros)

*Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu... - Thomas Cathert & Daniel Klein


88

Filozof karanlık bir odada, olmayan bir kara kediyi arayan kör bir adamdır; teolog ise onu bulan adam. - H. L. Mencken

*Ajanda 2010 İllallah

87

2009 yılında dini bir derneğin internet sitesinde "Hristiyan olmayanlar ebediyen cehennemde yanacak" yazmasına tepki olarak başlatılan kampanya sonucunda, İngiltere'de 800 otobüse "Tanrı muhtemelen yok; artık dertlenmeyi bırakıp hayatın tadını çıkarmaya bakın!" şeklinde ilan verildi. Buna karşılık olarak "Hristiyan Sesi" adlı grup, belediye otobüslerine bu ilanı verenleri yanıltıcı reklam yaptıkları için reklam denetleme kuruluna şikayet ederek, Tanrı'nın olmadığına dair 'kanıt' istedi.

*Ajanda 2010 İllallah

86

Bu kadar çok absürd davranış kuralının ve bu kadar çok absürd dini inancın nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz, dünyanın dört bir yanında insanların zihnine nasıl böyle derinlemesine kazındıklarını da; ama şunu belirtmek gerekir ki, hayatın ilk yıllarında, beyin henüz tüm etkilere açıkken sürekli olarak telkin edilen bir inanç neredeyse içgüdü mahiyetine bürünür; içgüdünün özü ise akıldan bağımsız olarak takip edilmesidir. - Charles Darwin

*Ajanda 2010 İllallah

85

Benim ateizmim, tıpkı Spinoza'nınki gibi, evren karşısında hakiki bir dindarlıktan ibaret ve sadece, kendi insanca çıkarlarına hizmet etsin diye insanlar tarafından kendi suretlerinde yaratılmış tanrıları reddediyor. - George Santayana

*Ajanda 2010 İllallah

84

İnançlı birinin kuşkucu birinden daha mutlu olması, sarhoşun ayıktan daha mutlu olmasına benzer. İnancın getirdiği mutluluk ucuz ve tehlikelidir. - Bernard Shaw

*Ajanda 2010 İllallah

83

Tarihe geçmiş en iğrenç, en gaddar suçlar din kisvesi ya da onunla aynı ölçüde asil saikler kisvesi altında işlenmiştir. - Mahatma K. Gandhi

*Ajanda 2010 İllallah

82

Garip değil mi? Herkesin kendi kendisinin hekimi veya avukatı olmasına izin vardır da, insan kendi kendisinin rahibi olmak isteyince feryadı basarlar ve yeryüzü tanrıları işe karışır. Yeryüzü tanrıları insanın yeryüzündeki esenliğini sık sık hayli sorumsuzca ihmal ettikleri halde, insanın ebedi esenliğiyle neden bu kadar yakından ilgilenirler acaba? - G. C. Lichtenberg

*Ajanda 2010 İllallah

81

Hristiyanlık her şeyden önce teselli eder, ama teselliye ihtiyacı olmayan, doğuştan mutlu ruhlar da vardır. Dolayısıyla Hristiyanlık bu ruhları mutsuz etmekle işe başlar, aksi takdirde onlar üzerinde iktidar kuramayacağı aşikardır. - André Gide

*Ajanda 2010 İllallah

80

2000'de Oslo'da bir mahallenin yerel yönetimi, hem ezan okunmasına hem de dinsizlerin "tanrı yok" diye seslenmesine izin verdi. Müslümanlar her cuma bir kez ezan okuyabilirken dinsizler, bir çatıya hoparlör yerleştirerek her hafta beş dakika seslerini duyurabilecekler. Norveç Dinsizler Cemaati yetkilileri "Mademki kilise ve çanları ve ezan sesleri kamusal alanı işgal ediyor, biz de aynı şeyi yapabilmeliyiz. Tanrıya inanıyorsunuz diye gürültü yapmaya hakkınız olamaz!" dedi.

*Ajanda 2010 İllallah

79

Felsefecinin papaz öldürdüğü görülmüş şey değildir, oysa papaz epey felsefeci öldürmüştür. - Denis Diderot

*Ajanda 2010 İllallah

78

Felsefe asla cevaplanamayan sorulardan ibarettir, din ise asla sorgulanamayan cevaplardan.

*Ajanda 2010 İllallah

77

Tanrılar insanların dualarına kulak verseydi, bütün insanlık hızla yok olurdu, zira insanlar sürekli birbirlerinin başına çeşitli kötülükler gelsin diye dua ederler. - Epikuros

*Ajanda 2010 İllallah

76

İman: Eşi görülmemiş şeyler hakkında, hiçbir bilgisi olmadan konuşan biri tarafından söylenen şeylere, hiçbir kanıt olmadan duyulan inanç.
Dua: Değersizliğini bizzat kendisi itiraf eden tek bir ricacı uğruna evrenin yasalarının hükümsüz kılınmasını istemek.
Din: Umut ile Korku'nun, Cehalet'e Bilinmez'in doğasını açıklayan evladı.
Putperest: Görüp dokunabildiği bir şeye tapınma ahmaklığını gösteren cahil yaratık.
İmansızlık: Benim tanrıma gösterdiğin saygısızlık.
Din adamı: Kendi dünyevi durumunu iyileştirmek amacıyla bizim uhrevi meselelerimizin idaresini üstlenen kişi.
Aziz: Ölmüş bir günahkarın yeniden gözden geçirilip düzenlenmiş hali. - Ambrose Bierce

*Ajanda 2010 İllallah

75

Bütün dinler cahile aynı ölçüde ulvi, siyasetçiya aynı ölçüde kullanışlı, düşünüre aynı ölçüde gülünç gelir. - Lucretius

*Ajanda 2010 İllallah

74

Ahlakın temeli ne zaman ilahiyata dayandırılırsa, haklar ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hale gelirse, en ahlaksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur görüp yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir. - Ludwig Feuerbach

*Ajanda 2010 İllallah

73

Tanrı kötülüğün önünü almak istiyor ama buna gücü yetmiyor mu? O zaman kadri mutlak değil demektir. Gücü yetiyor ama yapmak istemiyor mu? O zaman kötü niyetli demektir. Hem gücü yetiyor hem de yapmak istiyor mu? O zaman kötülük nereden geliyor? Hem gücü yetmiyor hem de yapmak istemiyor mu? O zaman ona neden Tanrı diyelim ki? - Epikuros

*Ajanda 2010 İllallah

72

Yeryüzünde kötü olan ne varsa hepsinin şeytandan geldiğine inanmaya çalışıyoruz; ama başka türlü, Tanrı'yı bağışlamaya güç bulamazdık da ondan böyle yapıyoruz. - Andre Gide

-Ajanda 2010 İllallah

71

En iyi, en sağlam değişimler zorlanmadan meydana gelen, ahlakın temellerini sağlamlaştıran değişimlerdir.

*Yüzbaşının Kızı - Puşkin

70

Konuk, evsahibinin eşeğidir.

*Sizin Memlekette Eşek Yok Mu? - Aziz Nesin

69

Kadıköy (Körler Memleketi): Megaralılar kendilerine havası, suyu, toprağı iyi bir memleket aramaktadırlar. Delh kainine bize gidip yaşayacak bir memleket göster demişler. Kahin 'siz körlerin memleketi karşısındaki yere gidiniz, orası yer yüzünün en rahat en güzel yeridir, orada oğullarınız gürbüz siz sıhhatli olacaksınız' der. Megaralılar Atina civarında yaşamakta olup bu salıktan sonra yola çıkarlar. Bir süre yol kat ettikten sonra bir gece Sarayburnu'na gelip konaklarlar. Sabah uyandıklarında Reis Vigas:
-Kahinin sözü çıktı
-Körler memleketi nerede?
-İşte orası! (Eliyle Kadıköy'ü İşaret ederek)
(Sonra etrafındaki yeşillikleri göstererek) Yeryüzünün bu kadar güzel yerini
görmeyip karşısını beğenenler elbetteki ancak körlerdir.

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

68

Üsküdar: Rivayetlere göre önceleri altın şehir anlamına gelen Hrisopolis olarak anılırmış. İranlılar galibiyetlerinden sonra toplanan altınları buraya getirdikleri için bu şekilde olduğu söyleniyor. Bundan başka güneş batarken bu semte verdiği sarı renkten dolayı bu isimle anıldığına dair ifadeler var. Asıl kabul edilen ise Aga-memnon'un oğlu Hrisis'in mezarı burada olduğu için bu bölgeye bu isim verilmiştir. İlerleyen dönemde bölgenin adı 'Skutarı' olmuş. Dilde söylene söylene 'Üsküdar'a dönüşmüş olabileceğine inanıyorlar. Evliya Çelebi ise Üsküdar evlerinin Kadıköy evlerine göre "eski ve dar" olması sebebi ile bu bölgeye önceleri 'eskidar' sonraları da 'Üsküdar' dendiğini iddia ediyor.

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

67

Beşiktaş: Diplokiyon (çifte sütün) ve Zagokiyon (birleşik sütünlar) olarak anlırmış. Sütunların üzerinde beşik figürü olması sebebiyle halk arasında "beşikli taş" olarak kabul edilip zaman içerisinde Beşiktaş'a dönüştüğü kabul ediliyor.

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

66

Beyoğlu: Şehir dışı anlamına gelen Pera ismi hala kullanılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet fetihten sonra Rum Şarki Devleti'nin Trabzon'da bulunan şubesini 1461 yılında dağıttıktan sonra imparatoru edirnede oğlu Aleksi'yi ise Pera'da oturmaya mecbur ediyor. Aleksi prens olmasına rağmen o civardaki halk prens kelimesine alışık olmadıklarından 'beyoğlu' kelimesini kullanmayı daha uygun buluyorlar. Bu isim ise daha sonra semte adını veriyor.

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

65

Galatasaray'ın kurulması: 3.Beyazıd av zamanı karlar içerisinde barınacak bir yer ararken ormanda bir karartı görüyorlar. Meskenin içine gittiklerinde yaşlı bir adam etrafında taze muhteşem güller görürler. Geceyi burada geçirdikten sonra Beyazıd sabah ayrılırken "Gülbaba benden bir isteğin var mı" diye sormuş. "Padişahım şu zirveye bir mekteb-i irfan tesis ve tertip buyur da okuyup yazanları hizmet-i hümayununda istihdam eyle. Vaktin birinde devletine lazım olur" demiş. Bunun üzerine şimdi bilinen Galatasaray Lisesi kurulmuştur.

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

64

Kasımpaşa: Bu hikaye Kasımpaşa ismi ile değil bu semtin ve sakinlerinin tarihte nasıl anıldığı ile ilgili. İki arkadaş kavga etmişler. Biri diğerine ağzına gelen küfrü savurmuş. En ağır tahrikleri yapmış. Diğeri bütün küfür ve tahrikleri dinlemiş sonunda yalnızca 'haydi oradan Kasımpaşalı' diye karşılık vermiş. Kavga esnasında orada bulunanlar yahu bu adam sana bu kadar sövdü halbuki sen bir şey söylemedin yalnız bir Kasımpaşalı dedin. Bunu söyleyenler şu cevabı almışlar. "onun içinde her şey vardır"

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

63

Beyazıt Kulesi: Kulenin işi ilk yapıldığında yangını haber vermekti. Yangın ilk seferler gündüzleri bayrak asarak geceleri ise fenerlerle haber veriliyordu. Daha sonra ise önce yangın var diye bağırılıp daha sonra top atılırmış. Nöbetçi yangını görür görmez hemen aşağı koşar "Ağa bir çocuğunuz oldu" derdi. Ağa da "kız mı oğlan mı?" diye sorardı. Kız Galata, Üsküdar, Boğaziçi semtlerini, oğlan ise Suriçi semtlerini ifade eder buna göre teşkilat yangın mahaline koşardı.

*Tarihi ve Efsaneleriyle İstanbul Semtleri - Niyazi Ahmet Banoğlu

1 Haziran 2011 Çarşamba

62

Dieter Duhm'a göre korku bireysel gereksinmelerle toplumsal istemlerin kesişmesinden doğar.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

61

Başkalarını korkutmaya çalışan ve korkutanların kendileri daha çok korkarlar ve korktukça, korkularını yenmeye çalışmak için daha çok korkutmaya çalışırlar.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

60

Toplumsal Kaynaklı Korku; Birey kendisine yabancılaşmış ve kendisinin yabancılaştığı toplumsal güçlerin kendisini ezmesinden, baskı altına almasından korkar. Birey resmi yazı, üniforma, toplumsal gücü simgeleyen veya simgelediğini zannettiği her şeyden korkar.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

59

Sermaye durmadan büyümek için istikrar, barış ve güven ortamı ister. İstikrar artan fiyatların istikrarsızlığı, enflasyon istikrarsızlığı ve bu istikrarsızlığa halkın istikrarlı olarak baş eğmesi demektir. Barış sermaye kendisi örgütlenirken emekçilerin örgütlenememesi demektir. Güven ise sermayenin güvenli ortamda sömürüsünün devam etmesi ve halkın buna sessiz kalmasıdır.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

58

Vicdanı toplumsal yasaklamalar sonucu kişinin oluşturduğu bir üstben olarak tanımlayabiliriz. Toplumun egemen güçleri doğrultusunda oluşur, biçimlenir ve kişiye buyurur. Böylece başkalarının yapma etme demesine gerek kalmaz.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

57

Bir toplum tümüyle baskının yarattığı korkudan korkunun etkisi altındaysa o toplum içinde korkudan korkusuzluk ayrıcalıkları söz konusu olamaz. Çünkü hiç kimse içinde bulunduğu mekanın tavanından yüksek ve döşemesinden alçak olamaz.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

56

Edilginlik korkmamak demektir. Etmediğimden değil ettiğimden korkarım! Öyleyse korkmamak için hiçbir şey etmem; yani insan değil şey gibi yaşarım.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

55

Aslında sermaye ödenmemiş emekten başka bir şey değildir.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

54

Demokrasi bir ülkede çok parti olması ve seçimle iktidara partilerin gelmesi demek değildir. Bu ancak çok gerekli ve vazgeçilmez olan demokrasinin biçimsel yönüdür. Demokrasinin özü demokratikleşmedir. Yani bir ülkenin bütün nimetlerinden, haklarından, varlıklarından, ürettiklerinden, zenginliklerinden o ülke yurttaşlarının aralarında hiçbir ayırım gözetmeksizin çalıştıkları hak ettikleri ve layık oldukları oranda yararlanmaları pay almaları demokratikleşmedir. Tek sesin, tek adamın, tek modelin, tek tipin kısacası tekçilliğin egemen olduğu yerde seçenek yoktur. Ve seçenek olmayan yerde de demokrasi olamaz.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

53

Ezberletilerek öğretilmiş insanlar öğrendikleri bilginin bekçisi olurlar ama sahibi olamazlar. Bir şeyi eleştirdikten sonra benimserseniz neyi niçin kabul etmiş olduğunuzu bilirsiniz.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

52

İnsan babalık zanaatını öğrenmiş olduğu zaman artık baba olma gücünü yitiriyor. Baba olma gücü varken de babalık zanaatını bilmiyor.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

51

Ben 'bir şey'im, ama herhangi bir şey olmadığım gibi ben her şey de değilim.

*Korkudan Korkmak - Aziz Nesin

29 Mayıs 2011 Pazar

50

Cemil Sena'nın yazdığı 2449 sayfalık filozoflar ansiklopedisinde 2200 kişinin ismi var. 1976'da tamamlanmış. Farabi, İbn-i Sina, Celalettin-i Rumi; 2200'de 3! Dördüncü yok. Felsefe yapmıyoruz, yani düşünmüyoruz.

*Rönesansta Neredeydin - Deniz Som

49

Gözyaşı beldesine benden gidilir
Ebedi ıstıraba benden gidilir
Cehennemlik nesle benden gidilir
Ey buradan içeri girenler, her ümidi bırakınız.

(İlahi Komedya'da cehennemin kapısının üzerinde yazdığı söylenen dörtlük.)

*Rönesansta Neredeydin - Deniz Som

48

Dinle devletin ayrılması Yahudilik ve Müslümanlıkta imkansızdır. Çünkü her iki din, insanların 24 saatini ayarlar. Devletin görevi aslında insanların dini ibadetlerini hazırlayabilmesidir. Devleti ve devletin aygıtı olan bürokrasi ve ordu insan hayatının toplum hayatının vazgeçilmez iki unsurudur. Zaten dini görevi yerine getirebilmek için bu ikisinin de ayakta ve kuvvetli olması gerekir.

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

47

Millet, tarihten ve coğrafyadan gelen objektif bir oluşumdur. Bunların hususiyetleri vardır. Genellikle dil etrafında oluşur. Dinin birleştirici olduğu gibi ayırıcı olduğu da görülür. Bir kavmin oluşumunda en önemli unsur müşterek dile ve dine sahip olmalarına rağmen bir şeyleri beraber yapmaları. Eğer millet mazı şeyleri yaşamamışsa, yani harp, darp, fütühat, savunma gibi millet olamaz. Bir facia niteliğinde olan Balkan Savaşı'ndan sonra Ernest Renan şöyle der: "Türkler bunu unutturamayacak bir edebiyat gücüne sahip değil. hakikatten bunlar bunu aşabilecek, bunu kine çevirebilecek, bir hafızaya dönüştürebilecek bir edebiyata sahip değiller."

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

46

3000 yıllık geçmişinin hesabını yapmayan insan günübirlik yaşayan insandır. (Goethe)

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

45

Laiklik dediğiniz şey tamamıyla her an bir uzlaşma, her alanda uzlaşma, her an daimi hareket demektir.

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

44

Milliyetçi, muhafazakar dediğimiz kesmin bizdeki gibi kasabalı, içine kapanık, dünyayı bilmeyen, lisan bilmeyen, yabancı milletleri okumayan, takip etmeyen, onlarla konuşamayan, onlarla birlikte bir mekanı ve bir havayı solumayan insanlar olması düşünülemez. Yani milliyetçilik aslında çelişkili gibi görünüyor ama enternasyonalizmden geçmelidir. Yani insanın diğer insanları ve beşeri tanımasından geçer. Şimdi bizde Türkiye'de kimse özellikle sosyalist takım batıyı bilmez. İslamcılar islam üzerinde geniş bir bilgi sahibi değildir. Milliyetçilerin çoğu zaman kendi memleketimizi bile tanıdıkları şüphe götürür. nerede kaldı ki öbürünü tanıyacak. Muhafazakarlık veya ilericilik aslında alternatifi bilerek onu reddetmekten geçer. Yoksa din kültürüyle hiç alakası olmayan birinin dini reddetmesinin bir anlamı yok.

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

43

Okuma özrü gevezelik özründen geliyor. Tavsiye, hediye ve ceza üzerine kitapla başbaşa kalan bir insan arkasından gelen duvardan ne kadar kaçabilir.

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

42

Türkiye'de tarihin bir döneminde bu medeniyetler (Antik Yunan ve Orta Avrupa Medeniyetleri) olmasına rağmen bugün Latince ve Klasik Yunan filolojisi olmayan bir memleket. Batı kültürüne inememe nedenimiz biraz da budur. Hristiyanlık bilmeyiz, uzmanımız yok. Yunancasız, Latincesiz Fransızca ve İngilizce aydınların değil liman hamalı ve otel resepsiyonistlerinin Fransızcasıdır, İngilizcesidir. Yunan Roma ve Avrupa tarihini kendimizi anlamak için öğrenmeliyiz. Çünkü biz onun içindeyiz.

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

41

Tarih doğrudan doğruya meraka bağlı bir şey. Merakı biraz da varlık problemi üzerine düşünme bağlamında kullanıyorum. Böyle düşünme eylemi yoksa, buna ilişkin merak yoksa tarih sizin için geçmişte kalan olaylar silsilesidir.

*Tarihin İzinde - İlber Ortaylı

23 Mayıs 2011 Pazartesi

40

Sen Bir Garip Çingenesin

İki gözüm, eller gibi safa sürmek hakkın değil
Nene gerek apartıman, nene gerek otomobil
Çok ağır da olsa yükün taşımayı vazife bil
Bir yarışa girme sakın, altındaki topal eşek,
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Çadır senin nene yetmez, tutturmuşsun villa diye
Üzüyorsun yüreğini, yat isterim ille diye
Taştan taşa fırlatıyor felek seni bilye diye
Ne anlarsın piyanodan, çal kavalı eğlenerek,
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Adam olmak kolay değil, amca ister, dayı ister
Garip olan ne hak ile bir de aslan payı ister
Armudun en iyisini dağda gezen ayı ister
Eller gibi olamadım diye sakın üzme yürek
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Açıkgözler yakalamış' her biri bir ballı petek
Ne dökerler alın teri, ne çekerler ağır emek
Sanki onlar yurt sahibi, sen ise bir uyuz köpek
Dik kafalı olma sakın, akıntıya çekme kürek
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Sen ne zengin olacaksın, ne burjuva türedisi
Suç kimdedir zati, yoksa talihinin kredisi
Söndür artık içerinde alevlenen her hevesi
Kuru ekmek bulamazsın, canın ister yağlı börek
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Telli zurna onlarındır, küheylan at onlarındır
Sırmalı don onlarındır, takım dârât onlarındır
Mor cepkenler onlarındır, kürkler kat kat onlarındır
Sana yeter sırtındaki şu yamalı mintan gömlek
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Varsın onlar bezensinier, varsın onlar kurulsunlar
Varsın bütün hısım kavım birbirine sarılsınlar
Sen bahtına küs de çekil, onlar bol bol serilsinler
Onlar yesin muz, ananas, senin payın kabak, kelek
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek...

Namdar Rahmi Karatay

39

Ulama

henüz yanyana gelmemiş kelimeler var içimde
diri
parlak bir bahar sabahı
dökülüverecekler ağzımdan
nazik ve ahenkli

ikimiz gibi ulama da olacaklar
beraberken yumuşak, neşeli
ayrı ayrı anlamlı
ve daima karakterli
ayakları yere basan

işte baksana!
mısralardaki yine sensin
nesneye anlam veren
her dil kadar
zengin
ve güzelsin

38

Tetikte

Bir dikişte koca bir bardak süt içelim gel
Ekmeğin arasına domates peynir koyalım
Gel beraber derin derin nefes alalım
Boş vakitlerimizde ağlayalım hatta
Dilimle yakaladığım bir kar tanesini
Dudaklarınla paylaşayım
Sen de şu hayattaki
Beş duyunun hakim olduğu
Geri kalanlarınsa farkına varmaya çalıştığı
Tüm hissiyatı sıçrat üstüme…

Bölüşelim, gülüşelim, büzüşelim şu yorganın altında
Hayatı ıskalamayalım
Çünkü on ikiden vuracak melek
Ölümü anlamak
Adam akıllı beklemek gerek

37

Umursamaz Kitapevi

şimdi ömrümde tek hayalim
çok büyük olmayan bir şehrin
en işlek caddesine çıkan ara sokaklardan birinde
bir kitapçım olsa
bu memleket olmasa
başka memleket olsa da olur
dünya üstünde yer beğenecek değilim

yerleri ahşap olsa kitapçının
rafları ağaç koksa
hafif bir müzik çalsam kendi kendime

dükkan girişinde geniş rahat koltuklarım olsa
eşe dosta meraklı

bir kedim bir köpeğim bir de kuşum
kuşu yemese kedi
kedi köpek gibi kapışmasa diğerleri
insan gibi yaşasak
birbirimize alışsak…

sabah gelince bismillah
akşam giderken eyvallah
kimseye boyun eğmeden evvel allah
bu böyle gitse
bu böyle gitse..

ne güzel olur bir de kadın beklese evde
kendinden emin, yapabileceklerinden de…

paçalarıma ne biçim bulaştı bu hayat
ne kaldırımı var arnavuttan
ne ara sokakları

bari bir kitapçım olsa...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

36

Sırrını rüzgara fısıldarsan, ağaçlara söylediği için onu suçlayamazsın.

*Bin Muhteşem Güneş - Khaled Hosseini

35

Bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir. Bir ananın rahmine hiç benzemez. Kanamaz, sana yer açmak için genişlemez.

*Bin Muhteşem Güneş - Khaled Hosseini

34

Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima , mutlaka bir kadını gösterir.

*Bin Muhteşem Güneş - Khaled Hosseini

33

Tanrı Bir'in içinden çok, çokluklarda bulunur. Çoklukların toplamında bulunur. Tanrı çoğuldur çünkü insanların zihinleri çoğuldur. E Pluribis Unum (lat) - çoktan çıkan bir.

*Kayıp Sembol - Dan Brown

32

Tanrı ile senin arandaki fark senin ilahi olduğunu unutmandır.
Tanrı onu anlamamızı istiyor. Tüm dünyada gökyüzüne bakıp Tanrı'yı bekliyoruz. Ama kendi içimizde olduğunu hiç farketmiyoruz. Bizler yaratıcılarız ama safiyane bir şekilde yaratılan rolünü oynuyoruz. Kendimizi, bizi yaratan Tanrı'nın etrafında hırpalanan zavallı koyunlar gibi görüyoruz. Korkmuş çocuklar gibi yardım bağış ve iyi şans dilenerek diz çöküyoruz. Ama Yaradan'ın suretinden yaratıldığımızı fark ettiğimiz anda bizlerin de birer Yaradan olduğumuz anlamaya başlayacağız. Bu gerçeği anladığımızda insan potansiyelinin kapıları ardına kadar açılacak.


*Kayıp Sembol - Dan Brown

31

Eskiler öğretilerinin nasıl çarpıtıldığını, dinin cennete bilet kesen bir gişe haline geldiğini, askerlerin Tanrı'nın kendi davalarını desteklediğine inanarak savaşa nasıl koştuklarını görseler dehşete düşerlerdi.

*Kayıp Sembol - Dan Brown

30

Sadece kendimiz için yaptıklarımız bizimle birlikte ölür. Başkaları ve dünya için yaptıklarımız ise kalıcı ve ölümsüzdür.

*Kayıp Sembol - Dan Brown

29

Zamanın başlangıcından bu yana cahiller daima seslerini en fazla duyuranlar, mazlum kitleleri sürükleyerek kendi arzularını zorla yaptıranlar olmuşlardır. Dünyevi arzularını anlamadıkları kutsal kitaplara atıflarda bulunarak haklı göstermeye çalışmışlardır.

*Kayıp Sembol - Dan Brown

28

Bize akıl ermez gelen, gerçekte var. Doğanın sırlarının ardında anlaşılamaz, soyut ve açıklanamaz bir şey duruyor. Anlayabileceğimiz her şeyin ötesindeki bu güce hürmet etmek benim dinimdir. (Einstein)

*Kayıp Sembol - Dan Brown

27

Her daim geçerli ve mutlak bildiğimiz kültürel değerlerimiz aslında kimin iktidarda olduğuna ve iktidarı nasıl kullandığına göre değişen sürekli bir tarihsel akış içindedir.

*Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer - Daniel Klein & Thomas Cathert

25

Simyadaki kurşunun altına dönüştürülmesi aslında, boş ve cahil bir zihni çalışan ve aydınlanmış bir akla dönüştürmektir.

*Kayıp Sembol - Dan Brown

24

Dinler kurtuluşu temin eder, belli bir teolojiye inanır ve buna inanmayanları dönüştürürler.

*Kayıp Sembol - Dan Brown

23

Hamalsan iki şey önemli oluyor senin için: Yük ve yol...

Ancak sırtına aldığın yükle bu mesafeyi aşabilirsen, ücret mevzu bahis oluyor. Aksi olursa, cereme çekiyorsun!

Bunu düşünüyordum. Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!.."
Nitekim, çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!. .."Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim! "Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi" dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe. Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında...
"Yükünü indirip sen de dinlen", demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım... Sonra yine durdu. Bana da "dinlenmemi" söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra "dinlenelim mi" diye sordu, aksi aksi başımı salladım... Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü.Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim.
Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım... Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek; "Hadi kalk, dedi. Bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz." Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.
"Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda... Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait... Halbuki bir yükü "taşımak" bizim işimiz, "altında ezilmek" değil! Unutma ki bir yük taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma... Akşamları bırak ve hafifle. Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü, yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler var. Gerçek şu ki, hepimiz şu hayatın hamallarıyız...

20 Mayıs 2011 Cuma

22

Hepimiz birden yalnızsak, yalnızlıkta beraberizdir.

*P.S. I Love You filminden alıntı replik

21

İşimiz hiç olmazsa bizim aklımızı başka yere çeker, bize mükemmellik umutlarımızı yerleştireceğimiz harika bir sabun köpüğü sağlar,ölçüsüz endişelerimizi nispeten daha küçük çaplı ve başarılabilir birkaç amaca yoğunlaştırır. Bize üstünlük duygusu verir, saygıdeğer bir şekilde yorar bizi, masaya yemek koyar. Bizi daha büyük dertlerden uzak tutar.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

20

Herkesin üstünlük için çaba harcaması gerekir. Başaramazsa hiç olmazsa büyük bir cesaretle girişip de başaramamış olur ve onun yeri asla, zaferi de yenilgiyi de bilmeyen soğuk ve korkak insanların yanı olmaz. (Theodor Roosevelt)

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

19

İnsanlık tarihin çoğunda, çalışanların görevlerini enerjik ve hünerli bir şekilde yerine getirmesini sağlamak için gereken tek araç kırbaçtı. Ama yeterli performansı çalışanların sadece korkutulmasını ya da boyun eğdirilmesini değil, önemli derecede rızasını da gerektiren işlerin ortaya çıkışıyla, insan çalışma kurallarının yeniden yazılması gerekti.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

18

Harcadığımız çabalar genellikle dayanıklı fiziksel bir karşılık bulamaz. Bizler, geçen yıl ne yaptığımızı ve daha da ötesi, nereye gittiğimizi ve ne kadar ettiğimizi düşünüp durmamıza yol açan, elle tutulmaz, dev kollektif projelerin içinde seyreltilmiş haldeyiz.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

17

Bilim öncesi çağ, ne denli kusurları varsa da, yaşayanlarına hiç olmazsa, insan yapımı her türlü başarının evrenin manzarası yanında önemsiz kalacağını bilmekten kaynaklanan bir iç huzuru vermişti. Zımbırtılarımızla daha çok mutlu, ama genel halimiz konusunda daha az mütevazi olan bizler, zeki, mükemmel, kocaman gözlüklü ve ahlaken sorunlu insan kardeşlerimizden daha baskın bir yücelik kaynağından yoksun olmamızdan kaynaklanan kıskançlık, endişe ve kibir duygularıyla boğuşmaya terk edilmişiz.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

16

Ne istediğimizi bilmemiz normal değildir. Çok ender ve zor bir psikolojik başarıdır bu. (Abraham Maslow)

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

15

Tüm toplumlar işe daima çok büyük önem vermiştir, ama çalışmanın bir ceza yahut eziyet olmadığını düşünen ilk toplum bizimkisidir. İlk kez biz, finansal bir zorunluluğun yokluğunda bile çalışmamız gerektiğini düşünüyoruz. İş seçimimizin bizim kimliğimizi belirleyeceği o denli benimsenmiştir ki, yeni tanıdığımız kişilere sorduğumuz en ısrarlı soru, nereli oldukları ya da ana babalarının kim olduğu değil, ne yaptıklarıdır ve anlamlı bir varoluşa giden yolun mutlaka, kazançlı bir iş kapısından geçmesi gerektiğine dair varsayım çok güçlüdür.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

14

Ne şaşırtıcı bir uygarlık bu. Haddinden fazla zengin, ama servetini daha ziyade, şaşırtıcı derecede küçük ve pek anlamlı olmayan bazı şeylerin satışından edinen, parayı yatırmaya değer amaçlarla, kuşaklarının çoğunlukla ahlaken saçma ve yıkıcı mekanizmalarının arasında bocalayan ve bilinçli bir şekilde karar vermekten aciz bir uygarlık.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

19 Mayıs 2011 Perşembe

13

Anlamlı bir iş nedir? Yaptığımız işin anlamlı olmasını dilerken istediğimiz şey, başkalarının mutluluğunu arttırma şansından, dünyanın bilgi, verim, sağlık, bilgelik ya da güzellik hazinesine ne denli sınırlı olursa olsun, bir katkıda bulunmayı başardığımızı hissetmekten başka bir şey değildir ve bu arayış, zenginlik ve statü kazanma yönündeki, daha çok bilinen ve herkesçe tanımlanan dürtülerin yanı sıra, bizim yapımızın doğuştan gelen ve kolay kolay yok olmayan bir parçasıdır.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

12

Bir toplum ancak, üyeleri genel bilgiyi yitirip de, dar bir şekilde sınırlandırılmış alanlarda kişisel beceriler geliştirdikleri ölçüde refaha kavuşabilir. (Vilfredo Pareto)

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

11

Binlerce yıllık çabadan sonra biz, en azından sanayileşmiş dünyada, kendini bir sonraki yemeğini sağlamak için endişeli bir arayıştan kurtarmış tek hayvanız. Ama yine de bizim, şarap denizleri ve ekmek dağlarıyla bu bolluk dönemimizin pek de, Ortaçağın kıtlıklarla geçen yıllarında yaşamış atalarımızın düşlediği gibi şen ve mutlu bir yer olmadığı ortaya çıktı.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

10

Atalarımız yaz sonunda bazen, bir çalının altında avuçlar dolusu çilek bulunca bunu, yaratıcı Tanrı'nın hiç beklenmedik bir lütfu olarak görüp memnun olurlardı, ama biz modernleşince, yukarıdan ara sıra gelecek armağanları bırakıp, hemen ve her seferinde elde edilebilecek memnuniyet duygusunu yaratmaya kalktık.

-Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alain de Botton

9

İki yüzyıl önce dedelerimiz, yedikleri ve sahip oldukları sınırlı sayıda şeylerin hemen hemen her birinin tarihini ve kökenini, ayrıca bunların üretimi ile ilgili kişileri ve aletleri tam olarak bilirlerdi. Domuzu, marangozu, dokumacıyı, dokuma tezgahını ve sütçü kızı tanırlardı. O günlerden bu güne, satın alınabilecek mal sayısı geometrik bir şekilde artmışsa da, bu malların yaratılışı hakkındaki bilgimiz hemen hemen belirsizlik düzeyine dek azaldı. Biz şimdi mallarımıza pratikçe ulaştıkça, onların üretim ve dağıtımından düşünsel olarak koptuk; bizi hayret etme, minnettarlık duyma ve suç işleme yolunda sayısız fırsattan yoksun bırakan bir yabancılaşma sürecidir bu.

*Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı - Alan de Botton

8

Tüm sarışınlar aptal değildir ama tüm erkekler erkektir.

*Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer - Daniel Klein & Thomas Cathert

7

"Bizim yolumuzda 'keşke' demek şirktir oğlum. Her ne oluyorsa olduran yalnızca O'dur.

*Çerağlar Uyanırken - A.Yılmaz Soyyer

6

Hakiki galip, kadına mağlup olan ve ona muhabbet gösterendir. (Mevlana)

*Çerağlar Uyanırken - A.Yılmaz Soyyer

5

Yalan söyleme, gıybet etme, şehvetperest olma, kibir ve kin tutma, haset etme, gördüğünü ört, görmediğini söyleme, elinle koymadığın şeye yanaşma, elin ermediği yere elini sunma, sözün geçmediği yerde söz söyleme, her şeye ibretle bak, ilimle söyle, küçüğüne izzet, büyüğüne hürmetle ikrarını saf eyle. Hakk'ı üzerinde mevcut bil.


*Çerağlar Uyanırken - A.Yılmaz Soyyer

4

"...mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun..."


*Uçurtma Avcısı - Khaled Hosseini


3

Her anlamda, aşkın artık var olmadığı kanaatindeyim. Aşk için bir araya gelmesi gereken şartlar bizim saflıktan uzaklaşmış medeniyetimizde artık bir araya gelemezler.

*Pardon Nasıl Yardımcı Olabilirim? - Frédéric Beigbeder

2

Birini sevmek aslında ona şunu ima etmek demek değil midir: Sen hep yanımda kalacaksın. (Gabriel Marcel)

*Pardon Nasıl Yardımcı Olabilirim? - Frédéric Beigbeder

1

"...iffetsiz davranışların refakatindeki şu gülünç duygu..." (Theophile Gauiter'den aşkın tanımı)

*Pardon Nasıl Yardımcı Olabilirim? - Frédéric Beigbeder